NAZİLLİ'NİN GERÇEK TARİHÇESİ
NAZİLLİ; NASSİLA MI? YOKSA NAZLI KIZ MI?
Nazilli, çocukluk ile gençliğimin geçtiği doğduğum yerdir. Batı Anadolu’da, Büyük Menderes düzlüğünün kuzeyinde, Aydın Dağlarına yaslamış bir kent.
”Nazilli adı, Luwi dilindeki adı olan Nassila’dan türemiş. Anlamı,
“Ana Tanrıça Köyünün Geçidi” demektir.
Arapça anlamı ise;
“Yokuş aşağı, ya da iniş aşağı” demektir.
Kaldı ki, Nazilli, Yıldıztepe’den Menderes Irmağına doğru inişli Dereköy Çayı’nın dolguları üzerine yerleşmiştir. Türkiye’de en uzun yaşayanlar da Nazillililer olduğu söylenir.
Nazilli’ye bağlı Samailli’de (Samalia) yaklaşık ayni anlamda, “Kutsal Ana Geçidi” demektir. Nazilli’nin bir semti olan, Mastavra’da (Mastaura) benzer bir anlam içerir;
”Ana Tanrıçanın Ulu Akarsuyu” demektir.
Çünkü Nazilli’nin doğusundan geçen Dereköy Çayı’nın eski adı “Krizoroas’ın” anlamı da “Altın Kılıçlı Dere”dir.
Nazilli “Altın Kılıçlı derenin” hemen yanı başında kurulmuştur.
Eski bir Luwi yerleşim alanı olan Nassila, başlangıçta, Kestel ilçesine bağlı bir köy imiş. D.Ö. 546’a Lidyalılardan Pers’lere, D.Ö.344’de Makedon İskender eline, sonra Selovkoslar eline, D.S.395’de Doğu Roma, D.S.1176’da Miryakefalon Savaşından sonra Selçuklular eline geçerek; Gökhan, Dağhan, Gediklü, Haydarlı, Hocabeyli, Kireges, Toygar, Alayuntlu, Kızıllar, Do’lar ile Bayındır Oğuz oymakları Nazilli yöresine yerleşmişler.
D.S.1280’de Nazilli, Muğla özekli Menteşe Beyliğine geçmiş, sonra da Birgi Başkentli Aydınoğulları almış. En sonunda D.S. 1390’da Osmanlı Kağanı Yıldırım Beyazıt Nazilli’yi topraklarına katmıştır. 1402’de Timur bu bölgeyi eline geçirmiştir. Sonra yeniden Osmanlı eline geçmiştir.
”Nazilli adı, Luwi dilindeki adı olan Nassila’dan türemiş. Anlamı,
“Ana Tanrıça Köyünün Geçidi” demektir.
Arapça anlamı ise;
“Yokuş aşağı, ya da iniş aşağı” demektir.
Kaldı ki, Nazilli, Yıldıztepe’den Menderes Irmağına doğru inişli Dereköy Çayı’nın dolguları üzerine yerleşmiştir. Türkiye’de en uzun yaşayanlar da Nazillililer olduğu söylenir.
Nazilli’ye bağlı Samailli’de (Samalia) yaklaşık ayni anlamda, “Kutsal Ana Geçidi” demektir. Nazilli’nin bir semti olan, Mastavra’da (Mastaura) benzer bir anlam içerir;
”Ana Tanrıçanın Ulu Akarsuyu” demektir.
Çünkü Nazilli’nin doğusundan geçen Dereköy Çayı’nın eski adı “Krizoroas’ın” anlamı da “Altın Kılıçlı Dere”dir.
Nazilli “Altın Kılıçlı derenin” hemen yanı başında kurulmuştur.
Eski bir Luwi yerleşim alanı olan Nassila, başlangıçta, Kestel ilçesine bağlı bir köy imiş. D.Ö. 546’a Lidyalılardan Pers’lere, D.Ö.344’de Makedon İskender eline, sonra Selovkoslar eline, D.S.395’de Doğu Roma, D.S.1176’da Miryakefalon Savaşından sonra Selçuklular eline geçerek; Gökhan, Dağhan, Gediklü, Haydarlı, Hocabeyli, Kireges, Toygar, Alayuntlu, Kızıllar, Do’lar ile Bayındır Oğuz oymakları Nazilli yöresine yerleşmişler.
D.S.1280’de Nazilli, Muğla özekli Menteşe Beyliğine geçmiş, sonra da Birgi Başkentli Aydınoğulları almış. En sonunda D.S. 1390’da Osmanlı Kağanı Yıldırım Beyazıt Nazilli’yi topraklarına katmıştır. 1402’de Timur bu bölgeyi eline geçirmiştir. Sonra yeniden Osmanlı eline geçmiştir.
II. Mahmut döneminde, 1831’de Nazilli ilçe özeği olmuş. “Nassila”, Türkçe ağzıyla “Nazilli’ye” dönüşmüştür. 1866’da İzmir-Aydın, 1890’da Aydın-Nazilli-Kuyucak demiryolu açılmış. Demiryollarını açan İngilizler, demir yolunun geçtiği yolun, hem sağı, hem de solundan 20’şer kilometrelik tüm kuşağın yeraltı ile yerüstü varlıklarının biricik edinicisi olmuşlar.
Babam onu anlatırdı;
“İngilizler öndeki lüks vagonlarda otururlardı. Oralara Türk girmesi yasaktı. Türkler hayvanların taşındığı kapalı, üzerine sürgü çekilen yük vagonlarında ayakta ya da tahta tabana oturarak gidebilirlerdi. Bu kırk kilometrelik kuşak içinde ne kadar orman varsa kesildi, dağda taşta ne kadar maden varsa yüklendi, ne kadar arkeolojik kalıntı varsa yerinden sökülerek, trenle Dikili limanına, oradan da Frenk ülkelerine götürüldü”
Hem de padişah’ın (II. Abdülhamid) izniyle tam bir acımasız, yayılmacılık, yağma yapılmıştı.
19. Yüzyılda Nazilli ilçesi çoğunu-nüfusu 62 bin 475 kişiydi. Bunun 40 bini Türk, 22 bin 500’ü Hıristiyan ya da Musevi’ydi (Rum, Ermeni ile Musevi).
1899 Nazilli depremi sonucu, 1886’da yapılan Koca Caminin minaresiyle ile çokayı-kubbesi yıkılmıştı. Birinci Dünya Savaşına girilen 1914’de, Nazilli içinde 15 bin kişi oturuyordu. Bunun 11 bin 500’ü Türk, 2 bin 500’ü Ortodoks Rum, 400 Musevi, 400’ü Gregoryen Ermeni, 200’ü diğer soylardandı. 1876’dan sonra da (93. Osmanlı-Rus Savaşı, 1877-1878) Nazilli, Rumeli’nden de, Bosna’dan da Müslüman göçler almıştı.
Babam onu anlatırdı;
“İngilizler öndeki lüks vagonlarda otururlardı. Oralara Türk girmesi yasaktı. Türkler hayvanların taşındığı kapalı, üzerine sürgü çekilen yük vagonlarında ayakta ya da tahta tabana oturarak gidebilirlerdi. Bu kırk kilometrelik kuşak içinde ne kadar orman varsa kesildi, dağda taşta ne kadar maden varsa yüklendi, ne kadar arkeolojik kalıntı varsa yerinden sökülerek, trenle Dikili limanına, oradan da Frenk ülkelerine götürüldü”
Hem de padişah’ın (II. Abdülhamid) izniyle tam bir acımasız, yayılmacılık, yağma yapılmıştı.
19. Yüzyılda Nazilli ilçesi çoğunu-nüfusu 62 bin 475 kişiydi. Bunun 40 bini Türk, 22 bin 500’ü Hıristiyan ya da Musevi’ydi (Rum, Ermeni ile Musevi).
1899 Nazilli depremi sonucu, 1886’da yapılan Koca Caminin minaresiyle ile çokayı-kubbesi yıkılmıştı. Birinci Dünya Savaşına girilen 1914’de, Nazilli içinde 15 bin kişi oturuyordu. Bunun 11 bin 500’ü Türk, 2 bin 500’ü Ortodoks Rum, 400 Musevi, 400’ü Gregoryen Ermeni, 200’ü diğer soylardandı. 1876’dan sonra da (93. Osmanlı-Rus Savaşı, 1877-1878) Nazilli, Rumeli’nden de, Bosna’dan da Müslüman göçler almıştı.
Nazilli’deki simli kurşun, altın, kömür bakır madenlerinin işletilmesi, yerli azınlık işbirliğinde yabancı sömürgecilere 99 yıllığına verilmişti.
Nazilli, Aşağı ile Yukarı Nazilli olmak üzere iki bölümlüdür. Aşağı Nazilli Çapahasan ile Sümer semtlerinden oluşur. Yukarı Nazilli Dereköy Çayı batısında kurulmuş olan eski Nassila eskil-antik kenti üzerinde oturur. Bu ören yeri üzerinde günümüzde Kurtuluş ile Altıntaş Semtleri yer alır. Burada arkeolojik kazı yapılmamıştır.
“Altın Kılıçlı Dere” Dereköy çayının doğusunda ise Lidya’nın altın akçelerinin basıldığı Mastaura eskil ören yeri bulunur. Bunun yeni adı Bozyurt’tur.
Beydağı eteklerinden, karıncalı Dağı ile Madran Dağı eteklerine değin düzlük Büyük Menderes düzlüğüdür. Büyük Menderes düzlüğü, bataklık, sazlık ile verimli etizlerden-tarlalardan oluşur. Menderes ırmağı ise yaygın ekilen pamuk, tahıla can veren sudur. Düzlüğün güney yamacında ise Arpaz-Harpasa eskil kenti kalıntıları yer alır.
Yukarı Nazilli’de Rum, Ermeni, Musevi ile Türkler karışık, Çapahasan denilen aşağı Nazilli’de kök Türkler, yörükler otururmuş.
Kişiler burada mutlu yaşarken, önce Balkan Savaşları ile elden çıkan Osmanlı topraklarından birçok göçmen özellikle Batı Anadolu’ya gelmişler. Birinci Dünya Savaşı çıkınca bu kez göç hızlanmış. Sıkıntı dolu yıllar, bu kesime Yunan yayılmasıyla başlamış. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e giren Yunan güçleri 27 Mayıs’ta Aydın’ı, 3 Haziran’da da Nazilli’yi ele geçirmiş. Böylece Nazilli’de kara günler başlamış.
Bu kara günlerde, daha ele geçirişin ikinci gecesinde, 4 Haziran gecesi Hacı Süleyman efendi, Pirlibeyli Mehmet Bey, Hacı Nuri efendi, Arap Yüzbaşı olarak bilinen Nazilli jandarma Yüzbaşı komutanı Nuri Bey, Giritli İsmail Hakkı Efendi, Nazilli Müftüsü Salih efendi, Nazilli’de Çapa Hasan Semtinde Hacı Nuri efendinin evinde toplanmışlar, soygunculukla geçinen efeleri dağdan indirip savutlarını-silahlarını yağıya-düşmana çevirmeleri için çalışmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda Batı Anadolu’da öştüye-düşmana karşı ilk örgütlenme Nazilli’de başlamıştır.
Bu örgüt, 8 Ağustos 1919’da Birinci Nazilli Kurultayını, 19 Eylül 1919’da İkinci Nazilli Kurultayını, 6 Ekim 1919’da Üçüncü Nazilli Kurultayını Nazilli’de toplamıştır. Atatürk bu örgütü yazdığı tel yazılarla yönlendirmiştir.
16 Haziran 1919 günü tan ağarırken Yörük Ali efe, Yunanların Malgaç Karakolunu basmış, Yunan’ı bütünüyle yok etmiştir. 20 Haziran 1919’da Nazilli’ye giren Yörük Ali efe, Nazilli’de bir tek Yunan eri bile görememiş; çünkü Yunanlar Nazilli’yi gece boşaltmışlar. Yanlarında götürdükleri 72 suçsuzu Köşk’te kurşuna dizmişler. Bir bölümünü de top atışın tutarak yok etmişler. Kestikleri Türklerin başlarını tren garının parmaklıklarındaki sivri demir uçlara bir baştan bir başa dizmişler. Götürülen delikanlılardan, yalnızca Yenipazar’dan Hancı Mehmet Ağa (Terzioğlu) ile Binbaşı Kenan Bey yaralı olarak kurtulmuş. Babam Hüseyin Celal Ercan (1906), büyük babam İhsan Ercan’ca (1868) götürülenler içinden çekilip kurtarılan bir kişiymiş.
“Altın Kılıçlı Dere” Dereköy çayının doğusunda ise Lidya’nın altın akçelerinin basıldığı Mastaura eskil ören yeri bulunur. Bunun yeni adı Bozyurt’tur.
Beydağı eteklerinden, karıncalı Dağı ile Madran Dağı eteklerine değin düzlük Büyük Menderes düzlüğüdür. Büyük Menderes düzlüğü, bataklık, sazlık ile verimli etizlerden-tarlalardan oluşur. Menderes ırmağı ise yaygın ekilen pamuk, tahıla can veren sudur. Düzlüğün güney yamacında ise Arpaz-Harpasa eskil kenti kalıntıları yer alır.
Yukarı Nazilli’de Rum, Ermeni, Musevi ile Türkler karışık, Çapahasan denilen aşağı Nazilli’de kök Türkler, yörükler otururmuş.
Kişiler burada mutlu yaşarken, önce Balkan Savaşları ile elden çıkan Osmanlı topraklarından birçok göçmen özellikle Batı Anadolu’ya gelmişler. Birinci Dünya Savaşı çıkınca bu kez göç hızlanmış. Sıkıntı dolu yıllar, bu kesime Yunan yayılmasıyla başlamış. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e giren Yunan güçleri 27 Mayıs’ta Aydın’ı, 3 Haziran’da da Nazilli’yi ele geçirmiş. Böylece Nazilli’de kara günler başlamış.
Bu kara günlerde, daha ele geçirişin ikinci gecesinde, 4 Haziran gecesi Hacı Süleyman efendi, Pirlibeyli Mehmet Bey, Hacı Nuri efendi, Arap Yüzbaşı olarak bilinen Nazilli jandarma Yüzbaşı komutanı Nuri Bey, Giritli İsmail Hakkı Efendi, Nazilli Müftüsü Salih efendi, Nazilli’de Çapa Hasan Semtinde Hacı Nuri efendinin evinde toplanmışlar, soygunculukla geçinen efeleri dağdan indirip savutlarını-silahlarını yağıya-düşmana çevirmeleri için çalışmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda Batı Anadolu’da öştüye-düşmana karşı ilk örgütlenme Nazilli’de başlamıştır.
Bu örgüt, 8 Ağustos 1919’da Birinci Nazilli Kurultayını, 19 Eylül 1919’da İkinci Nazilli Kurultayını, 6 Ekim 1919’da Üçüncü Nazilli Kurultayını Nazilli’de toplamıştır. Atatürk bu örgütü yazdığı tel yazılarla yönlendirmiştir.
16 Haziran 1919 günü tan ağarırken Yörük Ali efe, Yunanların Malgaç Karakolunu basmış, Yunan’ı bütünüyle yok etmiştir. 20 Haziran 1919’da Nazilli’ye giren Yörük Ali efe, Nazilli’de bir tek Yunan eri bile görememiş; çünkü Yunanlar Nazilli’yi gece boşaltmışlar. Yanlarında götürdükleri 72 suçsuzu Köşk’te kurşuna dizmişler. Bir bölümünü de top atışın tutarak yok etmişler. Kestikleri Türklerin başlarını tren garının parmaklıklarındaki sivri demir uçlara bir baştan bir başa dizmişler. Götürülen delikanlılardan, yalnızca Yenipazar’dan Hancı Mehmet Ağa (Terzioğlu) ile Binbaşı Kenan Bey yaralı olarak kurtulmuş. Babam Hüseyin Celal Ercan (1906), büyük babam İhsan Ercan’ca (1868) götürülenler içinden çekilip kurtarılan bir kişiymiş.
“Ah kahpece kalktılar
Nice canlar yaktılar
Posluoğlu Mehmet’i
Kancıklayıp yaktılar
Nice canlar yaktılar
Posluoğlu Mehmet’i
Kancıklayıp yaktılar
İki tahta çaktılar
Arasından baktılar
Posluoğlu Mehmet’i
Kancıklayıp yaktılar”
Arasından baktılar
Posluoğlu Mehmet’i
Kancıklayıp yaktılar”
Yukarıda anlattığım gibi, Nazilli adının uydurma “Nazlı Kız” söylencesiyle hiçbir ilgisi yoktur.
Nazilli adı, buradaki eski yerleşim alanı olan “Nassila’dan” gelir.
Etnoğrafya Müzesinin önüne dikilen “Nazlı Kız” anıtı, bir cehalatin, bir yalanın simgesidir ki, aydın Nazilli’ye yakışmaz.
Nazilli adı, buradaki eski yerleşim alanı olan “Nassila’dan” gelir.
Etnoğrafya Müzesinin önüne dikilen “Nazlı Kız” anıtı, bir cehalatin, bir yalanın simgesidir ki, aydın Nazilli’ye yakışmaz.
Bari çocuklarımıza yalan söylemeyelim.
Ne diyeyim?
Övgün Ahmet ERCAN, Bilmen Öke(Prof. Dr.)
27 Ağustos 2015, Kuşadası, Aydın
KAYNAK
KAYNAK
Ercan, A. 2015. “Depremci” (Baskıda), 1024 s., İstanbul
www.nazillirehber.com
www.nazillirehber.com